top of page

Yarın Anıtkabir'de Olsaydık

Tünkut Akata

9 Kas 2024

Minnet, sevgi ve özlemle...

Yarın Anıtkabir’de olsaydık…


Onlarca ülkeden gelen tohumlarla, dört yanını çevreleyen Barış Parkı’ndan geçerek, mesleği asker olsa da bir “barış” insanını anmaya geldiğimizi anlatırdım.


Sonra doğudan ilerlerdik batıya doğru tıpkı Malazgirt ya da İzmir’e yaklaşır gibi… Karşımızda kuleler İstiklal ve Hürriyet! 


26 basamak çıkardık Ağustos 1922’yi bize tek tek saydıran… Sağında 3 kadın, solunda 3 erkek… İşte o bizleriz yani Türk halkıdır seni selamlayan!


Yerdeki taşların simetrisi ve mesafesi açılacaktı birdenbire! Yer döşemesine bakmadan; yani kafan yerden kalkmadan yürüyemeyecektin, 24 sakin Oğuz Boyu'nun aslanları eşlik ederken, serviler ve güller seni dümdüz yönlendirecekti ve huşuyla ilerleyecektin; dev bir Türk Bayrağı ufukta pusulan. 


İki kule ile karşılayan ve taştan Anadolu halıları altındayken, bir meydanda altın sarısı Anadolu taşlarıyla örülü revakların arasında, adeta eski bir Türk Evi'nin dev avlusunun içinde bulacaktın kendini… Her renkte gelen binlerin içinde bir renk olurken.


Birden dev kolonatlar üstünde Halikarnas Mozolesini hatırlayacaktın; dünyanın 7 harikasından biri olan ve Anadolu topraklarında doğan. 


Belki bir türbe bekleyecektin ama biz 7000 yıldır bir tümülüsün üzerinde yükselen anıtlara defnederiz büyüklerimizi.


Sağında Sakarya’yı solunda Büyük Taarruz'u görecektin duvarlarının dışına taştığı, ortada ise bembeyaz bir kürsü; üstünde “Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” kazınan.


Sonra 42 basamak çıkacaksın yerdeki halılar artık tavanda üstünü kaplayacak, usulca ışık huzmesine doğru yürüyeceksin ve işte 42 tonluk yekpare bir kaide… 42 yaşında Cumhurun başı olan… 


Ve deniz seviyesinden tam 905 metre yüksektesin artık! Saatlerin durduğu andır seni orada tutan. 


Artık kendi bedeninle ve ruhunlasın Ata’yı anarken…


Görev bittiğinde; on kuleyi de gezmeyi unutma! 


Hele ki bir kılıç ve üstünde dört el görürsen hatırla! O eller bizim ellerimiz, bu topraklarda bağımsızca yaşamak için ant içtiğimiz.


Dönerken diyeceğim ki sana: ne taştı, ne topraktı, ne de anıttı sana anlattığım; 


Bir milletin en derin yerinde, kalbinde yatandı...

bottom of page