Tünkut Akata
23 Kas 2024
Bir zaman makinesine girmek isterseniz belki de dünyada ilk uğramanız gereken yerlerden biridir La Sagrada Família.
Bir zaman makinesine girmek isterseniz belki de dünyada ilk uğramanız gereken yerlerden biridir La Sagrada Família.
Bir mekanda oluşan zaman algısı, anılar ve akışın hissedilmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Eski bir yapıda geçmişin izleri görünür ve o “anın” içinden geçene yansır, gelecekse muammadır o da ancak bizim kurgularımızla şekillenebilir.
…
Gaudi'nin en ikonik tasarımlarından biri olan bu yapı, zamanın hiç durmadığını ve hareket ettiğini gösteren haliyle karşımızdadır.
Kolonlar, duvarlar, kirişler… Neredeyse hiç dik açılı değildir, süreklilik gösteren kıvrımları birbiri üzerine akar ve vücudumuz dursa da gözlerimizin hareketi keşfetme devam eder.
Eğer bir yerde sadeleşiyorsa da orada mutlaka bir şey vurgulamak ister. Yani bize "heykele bakın, yazılara bakın" der adeta.
Özgün Gotik yorumuyla da kulelerinden heykellerine yazı karakterinden mobilyalarına kadar zamanının ruhuna uyarlamaya çalışmıştır.
Gotik üsluptan feyz alıp NeoGotik üsluba geçişi bile bu zamansal devinimin bir çıktısı değil midir sizce de?
…
Yeryüzünün herhangi bir noktasında zamanın bir dilimini hapsetmeye çalıştığını da gezerken fark ettirir.
Bu zaman dilimini ise sembolizmi bol olan yapıda Hz. İsa’nın hayatını anlatarak öykünmüştür.
Güneşin varlığını, dünyada bulunduğumuz o anki noktanın üstünde somut bir farkındalıkla ışığıyla hissettirir.
3 ana kule bulunur.
Güneşin doğuşuyla başlayan Hz. İsa’nın doğumunu betimlediği “İsa’nın Doğuşu Cephesi” Gaudi hayattayken yapılan ilk kuledir.
Güneş yükselir ve ana girişin de olduğu “Zafer Cephesi” en heybetli ve detaylarla dolu bölümüdür ve güneşin güneyde en tepede olmasını kutlamaktadır.
Çarmıha gerilişini anlatan “Tutku Cephesi” ise batıdadır. Güneşin batımıyla hem ışığın azaldığını hem de anlatımın sadeleşerek bittiğini söylemektedir.
İçine girdiğinizde açık renkli taşların üstüne düşen renkleri görmeniz ve gözünüzün vitraylara doğru çevrilmesi kaçınılmazdır.
Ancak burada dikkat etmeniz gereken en önemli konu; mavi, yeşil ve kırmızı tonlarının içerideki hakimiyetidir.
Çünkü dışarıda kolayca bulacağınız yön ve zaman duygunuzu içeride de koparmayıp bu renklerle algılarsınız.
Sabah saatlerinde mavi tonları varken öğlen yeşile döner ve akşam üstü ise kırmızıya evirilerek içerisi özenle tasarlanan vitrayların renkleriyle dolar.
Renk de bir tasarım ögesine dönüşür, zamanla yoğrulur ve tesadüfi değildir.
…
Bu bilgiyle size hoş bir tüyoda vereyim. İç mekan fotoğrafına baktığınızda hangi saat diliminde çekildiğini tonların yoğunluğuna göre anlayabilirsiniz.
Bende uyandıran ve size yapmanızı önerdiğim bir diğer tavsiye ise George Orwell’in “Barcelona'nın ruhunu ve inancını yansıtan eşsiz bir anıttır” tanımıyla yola çıkmak olacaktır.
Çünkü bu bir yapıdan ziyade belirli zaman dilimini betimleyen heykel olduğunu da unutmamalıdır.
O nedenle yapıya yaklaşıp hemen girmek yerine etrafında keşif turu yapmanız gereklidir.
İçeride ise masalına davet eden Gaudi’nin “evet bunu bir masal kahramanı yapmış olmalı, yapan insan olamaz” diyeceğinize de eminim.
…
Gaudi Sagrada Família'yı; insanlar için bir ilham kaynağı ve Tanrı'nın güzelliklerini yansıtan bir eser olarak tanımlamıştır. Bizim ise bu güzelliğe, kısıtlı ömrümüzde farkında olarak yaşamamızı öğütlemiştir.
Sanki bu öğüdü kader söylemişçesine de cephelerini incelediği sırada bir tramvay kazasında ölen Gaudi’nin kendisiyle bize fısıldamıştır.